28 Ekim 2011 Cuma

Microsoft's Vision of Productivity

Microsoft Office 2019... Check this video.

25 Ekim 2011 Salı

Windows Defender Windows 8’de

22.Ekim.2011 tarihinde, Microsoft Türkiye Blogu’nda yayınlanmıştır.

Microsoft DefenderDaha önceki yazılarımda ( Windows 8′in Güvenlik Özellikleri – 1 veWindows 8′in Güvenlik Özellikleri – 2 ) size Windows 8 ile birlikte gelişen güvenlik özelliklerinden bahsetmiştim. Bu yazımda ise Microsoft’un önemli yazılımlarından Windows Defender’dan bahsedeceğim.

Eğer başka bir antivirüs çözümüne sahip değilseniz, Windows 8 sizleri Windows Defender’ın gelişmiş versiyonu ile tehditlerden koruyacak.

Windows Defender üzerinde yapılan son değişiklikler; virüsler, solucanlar, botlar ve rootkitler dahil olmak üzere sizi her türlü kötü amaçlı yazılımdan korumak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Windows Defender, Windows Update (Windows’un güncelleştirme servisi) kullanarak en güncel ve genişletilmiş zararlı yazılım imza setlerini ve en son Microsoft zararlı yazılım tarama motorunu, Microsoft Kötü Amaçlı Yazılım Koruma Merkezi(MMPC)’nden edinir. Genişletilmiş imza seti; sadece casus yazılımlar, reklam içerikli yazılımlar ve potansiyel istenmeyen yazılım imzalarını içeren önceki versiyonlara kıyasla, koruma anlamında önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Buna ek olarak, Windows Defender artık dosya sistemi filtrlemesi kullanarak tehditlere karşı gerçek zamanlı koruma ve algılama sağlıyor.

UEFI tabanlı güvenli başlatma (boot) özelliğini destekleyen tüm bilgisayarlarda Windows 8’in sağladığı önemli güvenlik özelliklerinden bir tanesi, ürün bilgisi ve ürün bilgisi güncellemelerinin tümünün güvenli bir şekilde yapılması olarak karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte, zararlı yazılımların bilgisayar henüz başlatılırken çalışmasını engellemek amacıyla yalnızca imzası geçerli olan kodlar bu aşamada çalıştırılıyor.

Windows Defender’ı dizayn ederken, kullanıcı etkileşimini en aza indirmeyi hedefledik. Windows Defender alt tarafta koruma görevini yerine getiriken, yalnızca müdahalenize ihtiyaç duyduğu zamanlarda sizi rahatsız edecek.
Klasik antivirüs yazılımları ile ilgili her an gündemde olan konular arasında, yazılımın sistem performansına olan etkisini sayabiliriz. Geleneksel zararlı yazılımların sistem performansını etkilediğini ve zaman zaman, kopyalama gibi temel senaryoların gerçekleşme zamanını ikiye katladığını söyleyebiliriz. Koruma özelliklerini zayıflatmadan, Windows 7’deki benzer zararlı yazılım önleme araçlarına kıyasla, Windows Defender’da önemli performans artışı sağlama üzerine çalışmalar devam ediyor. Örneğin, tüm koruma özellikleri açıkken Windows Defender, başlatma zamanını yalnızca yüzde 4 artırıken, başlatma esnasındaki işlem gücü (CPU) zamanını yüzde 75’e düşürürken, disk I/O’sunu 50 MB’a varan oranda düşürmektedir.

Bu geliştirmeler aynı zamanda, Windows Defender’ın daha az enerji tüketerek verimli enerji kullanımına yardımcı olmasına yarıyor ve daha uzun pil ömrü sunmasını sağlıyor.

Hangi zararlı yazılım önleme çözümünü kullanırsanız kullanın, sizlere Windows 8 ile en iyi kullanıcı deneyimini yaşatmak için, Windows 8’in geliştirme sürecinde güvenlik alanındaki iş ortaklarımızla çalışmaya devam ediyoruz. Ortaklarımızın benzer çözümleri sizlere sunabilmeleri veya kendi çözümlerinde iyileştirmeler yapabilmeleri adına, Windows Defender’daki iyileştirmeleri nasıl yaptığımıza dair teknik detayları ve diğer kaynakları onlarla paylaşıyoruz.

http://blog.microsoft.com.tr/windows-defender-windows-8de.html

22 Ekim 2011 Cumartesi

Pazartesi…

Haftanın altı günü çalışırdı; tek tatil günü, umut dolu yeni bir haftanın ilk çalışma günü olan Pazartesi’ydi. Yalnızca iş arkadaşları ve müze çalışanları ile tatil yapabileceği bir tek günü vardı. Kendi de anlam veremiyordu bu “saçmalığa”. Belki de işini sevmemesinin ilk nedenlerinden birisi, buydu. Alışık olduğu düzen değildi bu; eskiden, hafta sonları yapmaktan büyük keyif aldığı şeylerin hiçbirisini yapamaz olmuştu. Hiç hoşuna gitmiyordu bu durum, hatta büyük bir öfke duyuyordu bu duruma, kıskanır olmuştu hafta sonu tatil yapanları.

Haftanın altı günü çalışırdı, yıllar yılı “lanetlenediği” o Pazartesi günü, tek tatil günü haline gelmişti birdenbire. Bir zamanlar Pazar’ı da sevmezdi, Pazartesi yüzünden. Şimdi ise, sevdiği tek bir gün bile yoktu; yatağından umutla uyandığı ve yatağına mutlu uzandığı tek bir günü dâhi yoktu. Şaşıyordu bu duruma, hem bu durumun içene nasıl düştüğüne, hem bu duruma nasıl katlanabildiğine şaşırıyordu. İçten içe kaçıp kurtulmayı istiyordu içinde bulunduğu hayattan, ama bir türlü ilk adımı atacak cesareti bulamıyordu kendinde.

Haftanın altı günü çalışırdı, alışıktı iki gün tatil yapmaya eskiden; şimdi tatil nedir bilmez oldu. En çok çalıştığı günlerde, daha erken giderdi evine; başkalarının aksine. Diğer günler ise, daha geç varırdı akşamları evine. Yine yorgun, bitkin; yine karnı aç, gözleri yarı kapalı, mutsuz ve umutsuz bir vaziyette gelirdi evine. Aç olmasına rağmen zorla iki lokma bir şeyler yeyip, odasına çekilir ve birkaç saat içinde de uyurdu. Bir türlü anlam veremezdi evine neden geç gitmek zorunda olduğuna? İş yerini sevmediği yetmezmiş gibi, evini de sevmezdi; bir türlü ısınamamıştı yeni taşındıkları eve, yeni eşyalara, yeni komşulara; dolmuşa binmeye ısınamamıştı, zor geliyordu. Hepsi, yabancı geliyordu ona. Kendisini “evinde” hissedemiyordu bir türlü kendi evinde. Evsizdi aynı zamanda anlayacağın, çaresizdi.

Evdeyken pek az konuşurdu, vaktini çoğunu “odasında”, kendi başına geçirirdi. Arkadaşlarının yanında konuşurdu, cıvıl cıvıl oluverirdi bir anda; ama şimdi, konuşabileceği arkadaşı da çok fazla yoktu, yalnızdı. Yalnız olmadığı zamanlarda da vakti olmazdı, çünkü haftanın altı günü, geç saate kadar çalışırdı. Alışmıştı yalnızlığa; yalnızlık ona, “başına buyruk” olma hakkını vermişti. Ona kimse karışamazdı, karışanları da dinlemezdi zaten. Başına buyruktu, hep bildiğini okurdu. Böyle olmaktan zaman zaman pişmanlık duyardı, ama bunu değiştirmeye asla çalışmazdı. Huyu değildi bir kere değişmek; kendisi değişeceğine, başkalarını değiştirmeye çalışırdı. Ama onu da çok umursamazdı, zaten başkalarını öyle umursamazdı. Belki de, başına buyrukluğu yalnızlıktan değil, umursamazlıktan kaynaklanıyordu.

Tüm bunlara rağmen, nadiren de olsa umut tohumları yeşerirdi içinde; ona eski günlerini anımsatan bir şarkı duyduğunda, eski bir dostunu gördüğünde, ona “eskiyi” hatırlatan ufacık bir ipucuyla karşılaştığında; hemen umut dolardı kalbi, gözleri de yaş dolardı. Ama böyle anlarla o kadar az karşılaşırdı ki ve o kadar beklenmedik zamanlarda karşılaşırdı ki böyle durumlarla; inanamazdı önce ve sonra inanmak için çabalar, yorulur; ardından gücü yetmezdi bir türlü o ana tutunmaya ve kendisine uzanan bir el ararcasına bakınırdı etrafına ama kimseyi bulamazdı; ve yine kendi yalnızlığyla baş başa kalırdı…  

17 Ekim 2011 Pazartesi

Ayrılık

Hayatta en çok korktuğum şey "ayrılık". Ölmek değil; zira ölüm, ayrılık demektir. Ölümün üzücü yanı, ölümün kendisi değil; arkasından ağladığın insanın sonsuz ayrılığıdır, onu bir daha göremeyecek olmandır. Yalnızlıktan daha çok korkarım; çünkü ayrılık, aynı zamanda yalnızlık demektir. 

Hayatta en çok "ayrılık"tan korkarım. Bu yüzden otogarlardan, havaalanlarından nefret ederim. Sonunda ayrılık olan her şeyden nefret ediyorum aslında, ayrılık anına kadar yaşadığım tüm güzelliklere ve keyifli anlara rağmen. Çünkü insan, iyi olanı değil, kötü olanı hatırlar; insan beyni, kötü olanı unutmamaya ve içinde büyütmeye eğilimlidir.  

Ayrılık deyince, insanlar sanır ki bir kadından veya bir adamdan ayrılabilirsin yalnızca. Ailenden, arkadaşından, işinden, bir ülkeden, bir şehirden de ayrılabilirsin halbuki. Alıştığın her şeyden ayrılabilirsin. Zaten asıl mesele o değil mi? Alışkanlıklar. Ayrılığın kendisinden çok, alışkanlıklarından kurtulmak koyar adama; bir gün, üç gün, bir hafta ve belki aylar sürer, belki de asla kurtulamazsın... Sonra yenilerine alışırsın; yeni bir evin olur, yeni bir sevgilin, yeni bir işin. Yeni alışkanlıklar... Bu kadar kolay mı gerçekten, her şeyin yenisine alışmak?